Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Şefika Kutluer Festivali 24 Kasım'da başlıyor
Dünyanın en pahalı muzu
Dünyanın en pahalı muzu
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Mehmet Ali Erbil hakkındaki iddianame
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
Uğur Dündar'a açılan babalık davası
123456789

Eğitim Dosyası-VII: Eğitimin güncel sorunları neler?

EĞİTİM SEN Genel Başkanı Nejla Kurul, okullar arası eşitsizliklerin gittikçe derinleştiğini belirterek, "Çocuklar ve öğretmenler birbirinden çok farklı fiziksel ortamlara sahip okullarda eğitim görüyor. 'Bana okulunu söyle sana sosyal ve ekonomik kökenini, toplumsal sınıfını söyleyeyim' diyecek kadar eşitsizliklerin derinleştiği görüyoruz” dedi.

İleyda Özmen

ANKARA- Yarın ilköğretim, ortaöğretim, lise ve yükseköğretimde 19 milyon öğrenci ile 1,2 milyon öğretmen için yeni eğitim-öğretim dönemi başlayacak. GAZETE DURUM, yedi yazı dizisinden oluşan Eğitim Dosyası'nın "Öğrencilerin psikolojisi nasıl?" başlıklı altıncı kısmının ardından, yeni eğitim-öğretim dönemi başlamadan hemen önce güncel sorunları EĞİTİM SEN Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul'a sordu. Kurul, “Eğitim, açık biçimde toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamaktan uzak, erkek egemen düzeni güçlendiriyor. Okullar arası eşitsizlikler, gittikçe derinleşiyor. Çocuklar ve öğretmenler birbirinden çok farklı fiziksel ortamlara sahip okullarda eğitim görüyor. 'Bana okulunu söyle sana sosyal ve ekonomik kökenini, toplumsal sınıfını söyleyeyim' diyecek kadar eşitsizliklerin derinleştiğini görüyoruz” dedi.

EĞİTİM SEN Genel Başkanı Kurul, sorularımızı şöyle yanıtladı:

Okullar açılırken eğitim sistemimizin durumunu nasıl buluyorsunuz?

Sorunuzun yanıtını Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) sayfasında aradım. Dolaylı ve dolaysız vergilerimizle kamusal eğitim hizmetini sunarken MEB neler yapmış, haksızlık yapmayalım diye düşündüm. Bakanlığın web sayfasında Bakan Mahmut Özer’in son yirmi yılda siyasal iktidarın yaptığı köklü değişiklikleri G20 ülkelerine anlattığı manşetleri çıktı. Sayın Bakan, bakan yardımcılığı döneminde okulların bir buçuk yıl kapalı kaldığını unutmuş ve yüz yüze eğitimin ne denli önemli olduğunu anlamış. Güzel, peki göreve geldiğinden beri bir yıl geçti, eğitimin durumu ne? Eğitimdeki eşitsizliklerin derinleşmesini tüm dünya için büyük bir tehlike olarak gören Özer, “Türkiye olarak 1 milyon 200 binin üzerinde öğretmen ve 19 milyona yakın öğrencisiyle, oldukça büyük bir eğitim sistemine sahibiz. Hedefimiz her bir öğrencimize eşit nitelikte eğitim imkânı sunmak” demiş. 20 yıldır iktidarda bulunan bir siyasal iktidar temsilcisinin bu sözleri, eğitimde eşitliğin sağlanamadığının kendi cümleleriyle açık ve net ifadesidir. Türkiye’de uzun yıllardır kamusal, bilimsel, laik ve demokratik nitelikleriyle tanımladığımız eğitim hakkı ihlalleri yaşanıyor, bu eğitimde eşitsizliklerin artması demektir. Okul sisteminin dışında üç milyona yakın çocuk olduğunu ve bunların yüz binlercesinin göçmen çocuklar olduğunu öğreniyoruz. MEB’in bu konuda gerçek rakamlar neyse onları açıklamasını talep ediyoruz. Okulların fiziksel ortamları birbirine eşdeğer hale getirilemedi, okullar bir beton yığını niteliği taşıyor. Kütüphaneleri, spor salonları, laboratuvarları, atölyeleri, tiyatro salonları olmayan okullar…

Okullarda eşitsizliklerin yaşandığını çoğu açıklamalarınızda dile getiriyorsunuz. Bu konu hakkındaki son gelişmeleri değerlendirir misiniz?

Eğitimde eşitsizlikler katlanarak artıyor. Bölgeler arası eşitsizlikler, kentler, hatta mahalleler arasında bile eşitsizlikler bulunuyor. Eğitim sisteminin toplumsal, sınıfsal olarak ayrıştırıldığı iddiasını EĞİTİM SEN olarak uzun zamandır söylüyoruz. Ancak bugünlerde sınıfsal, mekânsal ayrışmanın okullara çok daha açık biçimde yansıdığını söyleyebiliriz. “Bana okulunu söyle, sana sosyal ve ekonomik kökenini, toplumsal sınıfını söyleyeyim” diyecek kadar eşitsizliklerin derinleştiği görüyoruz. Okullar, sınıfsal ayrışma kadar yaşam tarzına, kültüre göre de ayrıştırılıyor. Yoksul mütedeyyin aileler, çocuklarını karın tokluğuna bu okullara gönderiyorlar. Zengin mütedeyyin görünümlüler ise özel okullara. Mesleki ve teknik liselere ise gerçekten yoksul çocuklar devam ediyorlar. Şimdi mesleki eğitim merkezleri yoluyla bu çocuklar “Dört gün işyerine bir gün okula” diyerek öğrenci olmaktan adeta çıkarıldılar. Bölgelere, kentlere ve mahalleler göre farklılaşmakla birlikte çocukların önemli bir kısmı kalabalık okullarda, 40-50 öğrencili sınıflarda okumaya zorlanıyorlar. Okullarda tam gün eğitime geçilemedi. Bu eğitimle öğrencilerimize ve öğretmenlerimize bir öğün sıcak yemek verilemiyor. Kamu yönetiminde ciddi bir ataerkil yoğunlaşma var ve bunun MEB’de de hissedilir, görünür olduğunu ifade ediyoruz.. Eğitimde cinsiyete dayalı eşitsizlikler giderek artıyor. Kız çocukları hem mesleki ve teknik liselerde hem de imam hatip okullarında cinsiyete dayalı bir eğitim anlayışı ile güçsüzleştiriliyor. Küçücük çocukların nasıl giyineceği üzerine fetvalar veriliyor. Kadın cinayetlerini anımsadığımızda, İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmenin iptali ve İstanbul Sözleşmesi'nin uyarıları konusunda eğitim sisteminde nelerin yapılabileceği tartışmalıyız.

Okulda verilen eğitim hakkına ne söylemek istersiniz?

Eğitim sistemimiz, Saray’la birlikte merkezileştirildi ve otoriter bir nitelik taşıyor. "Çocukların ana dilini öğrenemediği, dilini korkusuzca konuşamadığı, ana dilinde eğitim hakkının engellendiği eğitim sistemlerini sıralayın" desek, karşımıza ilk Türkiye çıkacaktır. Yerel lehçelerle öğretilmeye çalışılan diller için öğretmen yetiştirilmiyor, yetişmiş olanlar ise atanmıyor, böylece bu dersler açılmıyor. Ana dilinde eğitim konusunu eğitim kamuoyu etraflıca düşünmek ve konuşmak zorunda. Çocukların tümüne zorla din kültürü ve ahlak bilgisi okutulması, uluslararası sözleşmelere, Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırıdır. “Dinde zorlama yoktur” nidaları, dini eğitimdeki verili zorlamayı görmüyor ve duymuyor. Dini eğitim, eğitim bilimlerinin tüm ilkelerine aykırı biçimde 4-6 yaş çocuklarına kadar indirildi ve Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an kurslarını okul öncesi eğitim kurumu olarak değerlendiriyor. Eğitimde dinselleştirme politikalarıyla laik eğitim ilkesi artık uygulanmıyor. Zorunlu din dersleri, (zorunlu) seçmeli dini dersler, dinci vakıf ve derneklerle yapılan protokoller, tarih ve edebiyat derslerinin içine dâhil edilmiş dini bilgilerle eğitim sistemi kamusal çoğul niteliğini yitirdi. Yurttaşlarına, öğrencilerine zorbalık yapan bir eğitim sistemine dönüştü. Okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise eğitim programlarının ve ders kitaplarının tüm eğitim sendikalarının temsilcilerinin de katılımıyla gözden geçirilmesi gerekiyor. Okula öğrencilerin ve öğretmenlerin ulaşımı büyük bir sorun. Kamu taşımacılığı ile bu sorun çözülmelidir. Köy öğretmenleri ve kentinin uzak ilçelerinde görev yapan öğretmenlerin çok ciddi ulaşım güçlükleri var. Artan enflasyon karşısında ulaşım eğitimin tüm bileşenleri için çok ciddi bir maliyet haline geldi. Bakan Özer’e göre fırsat eşitliği demek çocuk emeğini küçük ve orta ölçekli işletmelere ucuz işgücü olarak göndermek demektir. Bakan’a göre, “Sosyo-ekonomik bakımdan dezavantajlı” çocuklar ile özel eğitime gereksinmesi olan çocuklar ve göçmen çocuklar için çalışma yürütmek gerekiyor. Ancak bu konuyu sadece dillendirmekle olmaz, bu çocuklar için ifade ettikleri eğitim politikalarını kamuoyu ile tartışmalıdır. Göçmen çocuklar için konteynır okullar ya da getto okullar açtığınızda, eğitimde eşitsizlikleri bırakın çözmeyi daha da derinleştirirsiniz. Özer’in görünürde derdi, “3-5 yaş aralığındaki okul öncesi eğitim okullaşma oranlarını OECD seviyesine çıkarabilmek”. Bunun için Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açtığı her Kur’an kursuna diploma verecek duruma geldiler. Ancak bu görünürdeki neden. Derinlerde “Ağaç yaş iken eğilir” anlayışıyla çocuğa erkenden dini eğitim verme amacı yatıyor. Oysa eğitim bilimleri bize, "Erken yaşta soyut bir alan olan dini eğitimin çocuğa yararı değil zararı olur" diyor. Kaygı, korku ve suçluluk duygularıyla çocuk yetiştirilemez.

Eğitimimizin güncel sorunlarını değerlendirir misiniz?

Eğitim politikalarının belirlenmesi kamusal bir çalışma olmaktan çıkarıldı. Aynı zamanda eğitimin kamusal ve parasız olma özelliği yok ediliyor. Eğitim alanı dinselleştirilerek laik eğitimden uzaklaşıldı. Eğitim, açık biçimde toplumsal ve cinsiyet eşitliği sağlamaktan uzak. Erkek egemen düzeni güçlendiriyor. Ana dilde eğitim konusunda ciddi bir düşünce ve pratik sergilenmeyerek çocuk hakları, eğitim hakkı engelleniyor. Okulları arası eşitsizlikler, gittikçe derinleşiyor. Çocuklar ve öğretmenler birbirinden çok farklı fiziksel ortamlara sahip okullarda eğitim görüyor. Kalabalık okullar ve kalabalık sınıflar büyük bir sorun. Türkiye’yi betonla kaplayanlar, eğitim yatırımlarına yeterli bütçe ayırmayarak eğitimin niteliğini düşürüyor. Öğretmenler idari, teknik ve yardımcı hizmetlerdeki emekçiler, velilerimiz ağır enflasyon koşullarında her gün “Geçinemiyoruz” diyerek, ifade özgürlükleri engellendiği için de “Nefes alamıyoruz” diyerek isyan ediyor. Ucube bir Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) ile eğitime yıllarını vermiş öğretmenlere yeniden sınav ve kariyer basamağı dayatması yapılıyor, öğretmenler yarıştırılıyor, ayrıştırılıyor ve aralarında hiyerarşi oluşturuluyor. Öğretmenlere yapılan hakaretler, “saygısız”, “yetersiz, boş” sıfatları ve son olarak “çapulcular” nitelemesi kabul edilebilir şeyler değil. Öğretmelerin statü ve maaş ayrımları derinleştiriliyor. Veliler okula girdiğinde kaç öğretmenle karşılaşacaklar dersiniz: Ücretli öğretmen, aday öğretmen, sözleşmeli öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen, baş öğretmen… Bu nedenle "ÖMK iptal edilmelidir" diyoruz.

Ekonomik kriz, hayat pahalılığı eğitimi nasıl etkiledi?

Bu yıl iki kez bütçe yapıldı. Ama enflasyon, hayat pahalılığı durmuyor. Okul yönetimleri artan elektrik, doğal gaz, su, kırtasiye masraflarını karşılamakta zorlanacak. Bütçe olmadığından okul yöneticileri, yasalara aykırı bir biçimde, velileri zorlayacaklar. Bu "resmi oyun" uzun zamandır bağış için sürdürülüyor. "Bağışta zorlama yoktur" deniliyor ama okullar ayrışmış durumda. MEB’e göre “nitelikli okul” “niteliksiz okul” diye ayrımlar var. Bir kısmı algı bile olsa, yüksekokullara çocuğunu kaydetmek isteyen veliler bağış ödemek zorunda bırakılacaklar. Ancak velilerin işsiz olanları, asgari ücretle geçimini sağlayanları, hatta yoksulluk sınırının çok altında ücret alan kamu emekçilerini bile sarsan bir durum var. Eğitim için zorlu bir yıl olacak. Yakında Türkiye’de bütçe süreci başlayacak, MEB bütçesini yakından takip ederek kamusal eğitime ciddi bir ödeneğin ayrılmasını sağlamak gerekiyor.

30 Ağustos'taki eylemde öğretmenlere yapılan müdahaleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir ülkede öğretmen haklarını aramayacak da hangi meslek grubu arayacak? Öğretmenlerimiz çok uzun zamandır bekledi, sabretti ama artık son noktaya geldiler. Özel okullarda, özel rehabilitasyon merkezlerinde, özel eğitim merkezlerinde öğretmenler çok ciddi bir mutlak ve nispi sömürü ile karşı karşıyalar. Maaşları asgari ücretin altında. Haftada 60 saat dersleri var, hafta sonu yaz tatili olmadan çalıştırılıyorlar. Kamudaki öğretmenlerle eşit haklara sahip olmak istiyorlar, “taban maaş talebi” bu bağlamda son derece haklı bir talep. Özel sektör öğretmenleri, Öğretmen Sendikası içinde bir araya gelerek haklarını aradılar, “saldırısız silahsız, şiddet olmadan”. Ancak polis, dışarıdan gelen saldırılara karşı öğretmenlerimizi korumak yerine, “Alın bunu” diyerek biber gazı sıkıp öğretmenleri gözaltına aldı. Ama bu hadsiz şiddet, tersine bir sonuç doğurdu. Öğretmenlerimize yapılan bu davranış, kamuoyunda ciddi bir tepkiye yol açtı. Bizler yaşamın her alanında şiddetsiz bir dünya inşa etmek işitiyoruz. Bu saldırıyı kınıyorum. Ancak İçişleri Bakanı'nın genç bir kadın öğretmeni hedef alması, işini ne kadar sorumsuzca yaptığını ortaya koyuyor. İçişleri Bakanı, genç öğretmenin fotoğrafını kamuoyuna göstermek yerine mafya tipleriyle çektirdiği boy boy fotoğrafların hesabını vermeli.

Yazı dizisinin devamı için:

Eğitim Dosyası-I: Eğitim sisteminde son 20 yıl

Eğitim Dosyası-II: Eğitim yönetiminde sorunlar neler?

Eğitim Dosyası-III: Öğretmenler ne istiyor?

Eğitim Dosyası-IV: Özel sektör öğretmenleri nelerden şikâyetçi?

Eğitim Dosyası-V: Mesleki-teknik eğitimin temel sorunları ve çözümleri nedir? 

Eğitim Dosyası VI: Öğrencilerin psikolojisi nasıl?