ANKARA- GAZETE DURUM, yedi yazı dizisinden oluşan Eğitim Dosyası'nın "Özel sektör öğretmenleri nelerden şikâyetçi?" başlıklı dördüncü kısmının ardından bugün mesleki teknik eğitimdeki sorunları, Ege Üniversitesi emekli Öğretim Üyesi Dr. Haluk İşler ile kapsamlı bir şekilde ele aldı. Dr. İşler, Türkiye'de mesleki-teknik eğitim sistemindeki en yakıcı sorunun eğitime başlama yaşı olduğunu belirterek, bunun sakıncalarını, “Mesleki ve teknik liselerde meslek alanlarına yerleştirme 9. sınıfta, dallara yerleştirme 10. sınıfta yapılmakta. Merkezi eğitim merkezlerinde ise öğrenciler 9. sınıftan itibaren bir işletmeyle sözleşme imzalayarak mesleki eğitime başlamaktadır. Bu uygulamanın en büyük sakıncası 14-15 yaşında olan bir 'çocuğun' meslek seçimi konusunda karar verme zorunluluğunda bırakılması ve sonrasında doğrudan mesleki-teknik eğitime başlatılmasıdır” sözleriyle ifade etti.
İşler, ülkedeki mesleki-teknik eğitim sistemine ilişkin önemli gördüğü sorunların genel başlıklarını şöyle sıraladı:
Uygulanan MTE modelleri: Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de mesleki-teknik eğitim (MTE) sistemleri, bir yönüyle genel eğitimi, diğer yönüyle MTE alanlarını bünyesinde barındırdığı için çok çeşitli ve karmaşık yapılara sahip. Aynı zamanda MTE sistemleri, üretim-istihdam yapıları, bilimsel-teknolojik gelişmeler ve ekonomik sistemlerle organik bağları olan oldukça maliyetli sistemlerdir. Doğal olarak bu karmaşık yapılarıyla MTE sistemlerine ilişkin dile getirilen sorunlar da aynı ölçüde çeşitlenmekte ve derinleşmektedir. Dünyada MTE’de genellikle, “okula dayalı”, “işletmelere dayalı” ve “karma model” olmak üzere üç temel model uygulanmaktadır. Türkiye’de MTE sistemlerinde, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra 1970’li yıllara kadar, kamu kuruluşlarındaki meslek okulları hariç tutulursa ağırlıklı olarak “okula dayalı” model uygulanmış, 1970’li yıllardan sonra ise çeşitli proje ve yasal düzenlemelerle “karma model” yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. MTE’de özellikle uygulamalı eğitimler konusunda kamu ve özel işletmelerin etkin rol almasını öngören “karma model”, kamu işletmelerinin büyük ölçüde özelleştirilmesi veya üretim ve teknoloji alanlarında geri bırakılması, özel işletmelerin eğitime yeterli ilgi ve desteği göstermemesi, bölgeler arasındaki gelişmişlik ve sektörel olanakların farklılıklar göstermesi, yasal düzenleme ve denetimlerin yetersizliği gibi nedenler yüzünden istenildiği gibi uygulanamamaktadır. MTE’nin işletmelerde yapılan uygulama bölümü “staj” ve “işletmede mesleki eğitim” adı altında iki farklı şekilde gerçekleşmektedir. İşletmelerin büyük çoğunluğunun, öğretim programlarında belirtilen yeterlilikleri, donanım ve insan kaynağı yetersizlikleri ve faaliyet alanı uyumsuzlukları gibi nedenlerle öğrencilere kazandıramadıkları yaygın bir sorundur. Ayrıca yine işletmelerin çoğunun öğrencileri, öğrenci olarak değil ucuz işçi olarak görmeleri, öğrencilerin iş yerlerinde maruz kaldıkları olumsuz ilişkiler, iş kazası ve meslek hastalığı gibi riskler uygulanan “karma model”de karşımıza çıkan en büyük sorunlardır.
MTE kurumlarında öğretim programları: Bilindiği gibi bilimsel ve teknolojik gelişmelere paralel olarak, başta üretim ve istihdam yapıları olmak üzere yaşamın tüm alanları çok hızlı değişmektedir. Bu durumda MTE kurumlarının, öğretim programları, teknik alt yapı ve donanımlar, öğretmen yeterlilikleri gibi konularda değişme ve gelişmelere eş zamanlı uyum göstermesi hatta gelişmelere yön veren öncü role sahip olması beklenmektedir. Ancak ülkemizde ne yazık ki birkaç iyi örnek dışında MTE kurumlarının büyük çoğunluğu özellikle de kamu kurumları sözü edilen yeterlilikler açısından iş yaşamının çok gerisinde kalmıştır. Son yıllarda iş yaşamında, meslek yapıları değişmekte, meslek sayıları artmasına karşın ortak yeterliliklerin artışıyla birlikte meslekler arasındaki farklar azalmaktadır. On binlerce mesleğin tanımlandığı istihdam ortamında, “örgün eğitimde” her bir mesleğe yönelik dar kapsamlı MTE programlarının hazırlanması ve uygulanması teknik olarak mümkün değildir. Bugün örgün eğitim kurumlarında MTE alan ve dal sayıları çok fazladır. Örneğin örgün ortaöğretim kurumlarında 50’den fazla alan ve 250’den fazla dalda MTE yapılmaktadır. Meslek yüksekokullarında ise program sayıları 200’ün üzerindedir. MTE’de insanları dar istihdam alanlarına mahkûm eden, esnek olamayan, pratikte yatay ve dikey geçişlere izin vermeyen, istihdam gereklerinin gerisinde kalmış örgün öğretim programları gereksinimlere yanıt verememektedir. MTE ortaöğretim kurumlarında hem Anadolu teknik hem de Anadolu meslek programlarındaki bütün alan ve dallar için standart 4 yıl öğretim süresi ve okul türleri bazında eşit haftalık ders saatleri öngörülmüştür. Meslek yüksekokullarında da sivil havacılık gibi bazı programlar hariç bütün programlar için 2 yıllık öğretim ve eşit haftalık ders saati süreleri belirlenmiştir. Aynı durum Merkezi Eğitim Merkezleri (MEM) için de geçerlidir. Her birinin bilimsel ve teknolojik bileşimi farklı olan yüzlerce meslek programı için yıl ve haftalık ders saati bağlamında aynı eğitim süresinin öngörülmesi öğretim programları tekniği açısından gerçekçi değildir. Belirlenen standart süreler kimi programlar için az kimisi için de fazla gelebilmektedir. Bu uygulama bazı programlarda eğitim yetersizliğine bazı programlarda ise kaynak ve zaman kaybına yol açmaktadır.
Teknik alt yapı ve donanımlar: MTE kurumlarının, bina ve donanım yönünden kurulması ve işletilmesi oldukça pahalıdır. Ayrıca donanımlar kısa zamanda demode olmaktadır. Bu nedenle kamu ve özel MTE kurumları sektörel gelişmeler karşısında donanımlarını eş zamanlı olarak yenileyememekte, geri kalmaktadır.
MTE öğretmenlerinin mesleki yeterlilikleri: MTE’de teknik donanımlar gibi öğretmen yeterliliklerinin de değişmelere göre sürekli geliştirilmesi gerekir. Ancak gerek kamu gerekse özel MTE kurumlarında öğretmen yeterlilikleri sistematik olarak yenilenmemekte, hizmet içi eğitim etkinlikleri düzenli olarak ve her öğretmen için yapılmamakta ve bu durum çoğunlukla öğretmenin bireysel çabasına bırakılmaktadır. Öğretmen yeterliliklerini ölçen bilimsel bir değerlendirme sistemi de yoktur.
MTE paydaşlarıyla iş birliği: MTE kurumlarının, meslek örgütleri, işletmeler, odalar gibi ilgili paydaşlarla iş birliği yapması zorunludur. Bugün ülkemizde, söz konusu iş birliği zemininin oluşturulması için bazı yasal düzenlemeler olmasına karşın, bu düzenlemelerde öngörülen görev ve sorumlulukların yeterince yerine getirilmediği görülmektedir. MTE karar organlarında geniş paydaş katılımıyla bilimsel, laik, akla dayalı işbirliği kültürünün yerleşmemiş olması ciddi bir sorundur.
Temel eğitim süresi ve başlama yaşı: Bugün Türkiye’de MTE ortaöğretim kurumlarına ve mesleki eğitim merkezlerine öğrenciler ortaokuldan sonra alınmaktadır. Mesleki ve teknik liselerde meslek alanlarına yerleştirme 9. sınıfta, dallara yerleştirme 10. sınıfta yapılmakta, MEM’lerde ise öğrenciler 9. sınıftan itibaren bir işletmeyle sözleşme imzalayarak mesleki eğitime başlamaktadır. Bu uygulamanın sakıncaları çok fazladır. Buradaki en büyük sakınca, ortaokulu bitirmiş ve henüz 14-15 yaşında olan bir “çocuğun” -ki burada özellikle bir çocuktan söz ettiğimizi vurgulamak isterim- tüm yaşantısına damgasını vuracak bir konuda yani meslek seçimi konusunda karar verme zorunluluğunda bırakılması ve sonrasında doğrudan MTE’ye başlatılmasıdır. Öncelikle, bu yaştaki bir çocuğun, henüz hem kendi nitelikleri ve arzuları hem de seçmek durumunda kaldığı meslekler konusunda yeterli bilgi ve deneyime sahip olması mümkün değildir. Bu nedenle de doğru meslek seçimini yapabilmesi oldukça güçtür. Bu konudaki rehberlik çalışmalarının da yetersiz olması bir yana 14-15 yaşındaki bir çocuğun bulunduğu gelişim evresinin özellikleri nedeniyle isabetli meslek seçiminin sağlanması oldukça zordur. Uygulamada çocuğun alan ve meslek seçiminde, ortaokul ya da merkezi sınav başarısıyla birlikte genellikle çocuğun yakınları, arkadaşları, öğretmenleri gibi kişiler etkili olmaktadır. Meslek ya da alan seçiminin bu kadar küçük yaşta yapıldığı bir durumda yanlış seçim olasılığı ne yazık ki çok yüksektir. Seçtiği mesleğin yanlış olduğunu anlayan ya da o mesleğin eğitimine uyum gösteremeyen öğrencilerin yaşadığı hayal kırıklığı ve sorunlarla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Mevzuatta her ne kadar yatay geçişlere izin veren düzenlemeler yer alsa da pratikte MTE’de yatay geçişlerin yapılabilmesi neredeyse olanaksızdır. Alan ve meslek seçiminin çok erken yaptırılmaya çalışılmasının yanında bir diğer önemli sorun, henüz bilişsel, duyuşsal, psikomotor (bedensel) ve akademik açıdan gelişmesini tamamlamamış öğrencilerin MTE süreçlerine alınmasıdır. MTE süreçleri, atölyelerde, çoğunlukla da gerçek makine ve donanımlar üzerinde yapılmaktadır. MTE çalışmalarında henüz bedensel açıdan yeterince gelişmemiş, disiplin ve güvenlik algısı oluşmamış çocukların gerçek atölye ortamlarına sokulması birçok riski barındırmaktadır. MEM’lerde bu durum daha vahim düzeydedir. Çünkü MEM’e gidecek öğrenci, ortaokuldan sonra bir işletmeyle sözleşme imzalayarak işe başlar. 14-15 yaşındaki öğrenci, haftanın 4 günü, fabrikalarda, atölyelerde ya da esnaf dükkânlarında çalışır, haftanın 1 günü ise MEM’de ya da varsa işletme içindeki birimde eğitim görür. MEM’lerdeki derslerin akademik düzeyi liselere göre düşüktür. Küçük yaştaki çocukların, haftanın 4 günü ki çoğunlukla da cumartesiyle birlikte 5 günü işletmelere gönderilmesi, çocuk işçiliğinin ve çocuk emeği sömürüsünün yasallaştırılması anlamına gelmektedir. Aynı zamanda bu yaşlarda iş hayatına gönderilen çocuklar, iş kazaları, meslek hastalıkları ve olumsuz ilişkilere maruz kalma riskiyle de karşı karşıyadırlar. Çağdaş ülkelerin hiçbirinde bulunmayan bu uygulama, çocuk işçiliği açısından insan haklarına aykırıdır. MTE liseleri ve MEM’lerdeki öğrenci profillerine bakıldığında, öğrencilerin neredeyse tamamen toplumun orta ve alt gelir grubundaki ailelerden geldikleri görülmektedir. Bu kurumlarda, eğitim politikalarını belirleyen siyasetçi ve üst düzey bürokratlar da dâhil olmak üzere, yüksek gelir ya da eğitim sahibi kişilerin çocukları hemen hemen hiç görülmez. Eğitim politikalarını belirleyenler bu politikaları hep “başkalarının çocukları” için tasarlamaktadırlar. Özellikle MEM’lere, çalışmaları karşılığında az da olsa öğrencilere verilen ücrete muhtaç çok yoksul ailelerin çocukları gitmektedir. Ülkemizde, çocuk emeği sömürüsünü kurumsallaştıran ve çocuklarımızı sanayi sitelerinde, atölyelerde heba eden bu uygulamalara, bir an önce son verilmesi gerekirken tam tersine bunlar yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu sorun bence MTE sistemimizin en yakıcı sorunudur.
Yaşam boyu eğitim/yaygın eğitim: Günümüzde bilginin sürekli ve çok hızlı değiştiği herkesçe bilinmektedir. Bu nedenle yaşam boyu öğrenme, hem istihdam edilebilirlik yeterlilikleri hem de yaşam becerilerinin sürekli yenilenmesi açısından bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu gelişmeler, örgün eğitim kurumlarının karşısında yaygın eğitim kurumlarının ve işletmelerdeki eğitim birimlerinin önemini daha da artırmıştır. Yeni gelişmeler, örgün ve yaygın eğitim ayrımını ortadan kaldırmaya zorlamaktadır. MTE’in ileri olduğu ülkelerde MTE kurumları bütünleştirilmiştir. Türkiye’de MTE kurumları, farklı türde liseler, MEM’ler, halk eğitim merkezleri, belediyelerin eğitim birimleri, özel mesleki eğitim merkezleri, kurumların hizmet içi eğitim birimleri, şirket akademileri gibi birbirinden bağımsız çok sayıda kurumdan oluşan dağınık bir yapıdadır. Bu dağınık yapı, personel ve diğer kaynakların etkin kullanımını; eğitim programlarının eş güdümünü, belgelendirme sisteminin standardizasyonunu ve uluslararası düzlemde akreditasyonunu, kurumların sağlıklı planlar çerçevesinde yönetimini, yatay ve dikey geçişleri kolaylaştıran düzenlemelerin yapılmasını ve yükseköğretime geçiş sisteminin daha sade hale getirilmesini zorlaştırmaktadır. MTE sistemini kaotik bir yapıya büründüren bu dağınık yapı bugüne kadar ortadan kaldırılamadığı gibi, bu sorunun çözümüne ilişkin bir niyet ve çalışmanın emareleri de ortada görünmemektedir.
Eğitim yöneticilerinin yeterlilikleri: Yöneticilik, alan bilgisinin yanında yöneticilik yeterliliklerini de gerektiren profesyonel bir iştir. Günümüzde ülkemizin en genel sorunlarından bir tanesi yöneticilerin atanmasında liyakat yerine yaygın olarak farklı nitelik ve ilişkilerin dikkate alınmasıdır. Eğitim yöneticilerinin atanmasında da ne yazık ki aynı tutum sürdürülmektedir. Yönetici atamalarında uygulanan bilimsel bir liyakat belirleme sistemi yoktur, özellikle de oluşturulmamaktadır.
MTE’de belgelendirme: Türkiye’de belgelendirme sistemini düzene sokmak amacıyla 2006 yılında Mesleki ve Yeterlilikler Kurumu'nun (MYK) kurulmuş olmasına rağmen henüz yeterliliklerin belgelendirilmesindeki karmaşayı ortadan kaldıran ve uluslararası akreditasyonu sağlayan bir sistem oluşturulamamıştır. Bunda Türkiye’deki MTE kurum ve programlarındaki dağınıklığın devam ediyor olmasının payı büyüktür. Belgelendirme sisteminde bütünlüklü bir yapı oluşturulamadığı için bugüne kadar alınan belgelerin de tanımı ve güncelleştirilmesi yapılamamıştır. Belgelendirme sistemindeki karmaşa da devam etmektedir.
"Hiçbir çocuk 14- 15 yaşlarında meslek seçimine zorlanmamalı"
İşler, "Belirttiğiniz mesleki-teknik eğitimle ilgili sorunlar karşısında çözüm önerileriniz nelerdir?" sorumuz üzerine mesleki-teknik eğitim sistemine ilişkin çözüm önerilerini şöyle açıkladı:
Uygulanan MTE modelleri: Türkiye’de MTE’de, okulların ve işletmelerin eğitim süreçlerinde belli ölçülerde yer aldığı “karma model” uygulanmaya çalışılmaktadır. Ancak işletmeler planlandığı ve yasal düzenlemelerde öngörüldüğü şekliyle MTE’ye katkı sağlamamakta/sağlayamamaktadırlar. İşletmelerin MTE’ye daha fazla ve etkin şekilde katkı sağlamaları için mevcut yasal düzenlemeler yeniden gözden geçirilmeli, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın, Milli Eğitim Bakanlığı ile eş güdüm halinde MTE’deki yetki ve sorumlulukları arttırılmalıdır. Ancak burada şunu belirtmemiz gerekir ki, işletmelerde yapılan MTE süreçleri, 11-12 yıllık temel eğitimden sonra yani 18 yaş sonrasında yapılmalıdır.
MTE kurumlarında öğretim programları: Ortaöğretim kurumlarında belli bir mesleğe özgü alan ve dal eğitimleri içeren öğretim programları, bir plan çerçevesinde 11-12 yıllık kesintisiz temel eğitim (18 yaş) sonrasına yani yaygın eğitim ve yükseköğretim kurumlarına kaydırılmalı; MEM’lerdeki öğretim programlarının mevcut haline son verilerek, kesintisiz temel eğitimden sonra tüm kesimlere hizmet verecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. MTE’de öğretim programları, çoklu genel ortak yeterlilikleri kazandıran, akademik ağırlıklı 11-12 yıllık temel eğitim üzerine oturacak şekilde tasarlanmalıdır. MTE öğretim programları, yatay ve dikey geçişleri kolaylaştıran, esnek ve modüler yapıda tasarlanmalı, uluslararası belgelendirme standartlarına uygun hale getirilmelidir. MTE öğretim programlarının içerik ve süre tasarımları her alanın özelliğine göre belirlenmelidir.
MTE kurumlarında teknik alt yapı ve donanımlar: MTE’de kullanılan tesis ve donanımların, etkin, verimli ve yılın her günü kullanılabilmesi için MTE kurumları bütünleştirilmeli ve eş güdümlü hale getirilmeli; pahalı donanımları ikame edebilecek, sanal teknoloji, eğitim ve simülasyon setleri gibi yöntemler daha fazla kullanılmalı, işletmelerin olanaklarından olabildiğince yararlanılmalıdır.
MTE öğretmenlerinin mesleki yeterlilikleri: MTE’de öğretmen yeterliliklerinin sürekli ölçüm ve geliştirme süreci bilimsel ve sistematik bir yapıya kavuşturulmalı, öğretmen yeterliliklerinin istenilen düzeye getirilebilmesi için başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere ilgili diğer bakanlıklara, kamu ve özel işletmelere daha fazla yükümlülük getirilmelidir.
MTE paydaşlarıyla iş birliği: MTE sistemlerinin, Milli Eğitim Bakanlığı dışında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, ilgili diğer bakanlıklar, Esnaf ve Sanatkâr Odaları, Sanayi ve Ticaret Odaları, İşçi ve İşveren Sendikaları, Türkiye İş Kurumu, Sosyal Güvenlik Kuruluşları, kamu ve özel işletmeler gibi çok sayıda paydaşı vardır. Bu paydaşlar arasında gerçek iş birliğinin oluşturulmasına yönelik bağlayıcı yasal düzenlemeler oluşturulmalı, Milli Eğitim Bakanlığı'nın paydaşlar arasındaki koordinasyon görevini daha etkin yapması sağlanmalıdır.
Temel eğitim süresi ve MTE süreçlerine başlama yaşı: Temel eğitim 11-12 yıl kesintisiz olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Hiçbir çocuk, 14-15 yaşlarında meslek seçimine zorlanmamalı, temel eğitimden (18 yaştan) önce MTE süreçlerine başlatılmamalıdır. Meslek seçimleri ve özgül mesleki eğitimler temel eğitimden sonra yaygın eğitim kurumlarında ya da yükseköğretimde yapılmalıdır. Çocuk işçiliğinin ve çocuk emeği sömürüsünün engellenmesi, çocukların iş yerlerinde, iş kazası, meslek hastalığı ve olumsuz ilişki risklerinden korunması için MEM’lerdeki mevcut uygulamaya derhâl son verilmeli, buradaki öğrenciler kesintisiz temel eğitim süreçlerine dâhil edilmelidir. Bilişsel, duyuşsal ve bedensel gelişim süreçlerini tamamlamamış 18 yaş altı çocukların gelişimine zarar verecek her türlü uygulamadan kaçınılmalıdır.
Yaşam boyu eğitim/yaygın eğitim: Belli mesleklere özgü MTE süreçleri temel eğitim dönemindeki örgün eğitim kurumlarından yaygın eğitim kurumlarına ve yükseköğretime kaydırılmalıdır. MEM’ler de dâhil olmak üzere, yaygın eğitim kapsamında faaliyet gösteren bütün kurumlar, yönetim ve olanaklar açısından bütünleştirilmeli, halkın bütün kesimlerine yaşam boyu eğitim veren etkin kurumlar haline getirilmelidir.
Eğitim yöneticilerinin yeterlilikleri: Eğitim yöneticilerinin atanması ve terfi işlemlerinde, bilimsel ölçütlere göre belirlenmiş liyakat tek referans olmalı, farklı ilişki ve nitelikleri devreye sokan uygulamalara izin vermeyen, bağımsız ve adil yargı denetimine açık, şeffaf bir sistem oluşturulmalıdır.
MTE’de belgelendirme: Mesleki Yeterlilikler Kurumu daha etkin çalıştırılmalı, belge veren kurumlar arasındaki dağınıklık ve çeşitlilik azaltılarak standardizasyona gidilmeli, belgelendirme sistemi, uluslararası sisteme uyumlu hale getirilmeli ve önceden alınan belgelerin yeni sisteme transferi sağlanmalıdır.