Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
123456789
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Victoria's Secret, ikonik defilesi Cher'in sahne alacağı etkinlikle geri dönüyor.
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Telefon patlatması 21 yıl önce Kurtlar Vadisi'nde işlenmiş
Robert De Niro'nun mezar taşı
Robert De Niro'nun mezar taşı
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
Gece Müzeciliği konserleri başlıyor
123456789

Eğitim Dosyası-II: Eğitim yönetiminde sorunlar neler?

Eğitim yönetimini ayrıntılı bir şekilde ele alan Prof. Dr. Hasan Şimşek, “Bugün Türkiye'de eğitimin yönetiminden ziyade eğitim politikalarına yön veren anlayış sorunu var. Modern, dünyaya entegre olmuş, toplumun çoğunluğunun çıkarlarını düşünen bir siyasi eğitim politikası olmadığı sürece eğitim çıkmazda ve böyle de devam edecek. Eğitim sisteminin vidaları o kadar gevşetildi ki her yerinden oynar hale geldi” dedi.

İleyda Özmen

ANKARA- GAZETE DURUM, yedi yazı dizisinden oluşan Eğitim Dosyası'nın "Eğitim sisteminde son 20 yıl" başlıklı ilk kısmının ardından bugün eğitim yönetimini ayrıntılı olarak ele alıyor. Eğitim Yönetimi Profesörü Hasan Şimşek, Türkiye'de eğitimin yönetiminden ziyade eğitim politikalarına yön veren anlayışta sorun olduğunu belirterek, "Modern, dünyaya entegre olmuş, toplumun çoğunluğunun çıkarlarını düşünen bir siyasi eğitim politikası olmadığı sürece eğitim çıkmazda ve böyle de devam edecek. Türkiye'de eğitimde gerçekten ağır sorunlar var. Eğitim sisteminin vidaları o kadar gevşetildi ki her yerinden oynar hale geldi. Bunu düzene sokmak memleketin epey zamanını alacak” dedi.

(Kapak Tasarım: Gülara SUBAŞI)

Eğitim yönetimi ile ilgili sorularımızı alanın önemli isimlerinden Prof. Dr. Hasan Şimşek'e sorduk:

Türkiye'de eğitim yönetimini nasıl görüyorsunuz?

Bizim eğitim sistemimiz dünyanın en merkeziyetçi eğitim sistemlerinden bir tanesi. Biz Cumhuriyet'in kuruluşunda en önemli model olarak Fransız eğitim sistemini benimsemişiz. Sadece biz değil dünyanın pek çok ülkesi de bu eğitim sistemini benimsedi. Biz yıllar içerisinde bu modeli hiç değiştirmedik. Hatta Fransızlar 1990'da yerleşme akımı başlattılar. Ben bazen "Bizim eğitim sistemimiz Fransızlardan daha Fransız" diye söylerim. Eğitim sisteminde aşırı merkeziyetçilik devam ediyor. 83 milyonluk bir ülkede nereden baksanız 23 milyonluk öğrenci, 1 milyonluk öğretmen nüfusunu kapsayan dünyanın en büyük eğitim sistemlerinden birine sahibiz. Böyle bir sistemi merkezden yönetmenin birtakım sıkıntıları var. Alternatifi ise “Anglosakson gelenek” dediğimiz yerinden ya da yerel yönetim. Türkiye'de bu geleneğin tabii ki siyaseten birtakım sakıncaları var. Eğitimde yapısal açıdan bir sorun var. Bu yapısal açıyı değiştirseniz, Türkiye'de eğitimi yerelleştirseniz bile mantık ve zihniyet değişmediği sürece siz eğitimi şu anki sorunlarla yüz yüze getirirsiniz. Çünkü şu andaki yönetim zihniyeti ve siyasetin eğitime bakış açısı, belirli motivasyonlarla yani eğitimi dincileştirmek, çocukları daha mutaassıp ve dindar yapmak üzerine kurulu bir sistem olduğu için yapısal açıdan neyi getirirseniz getirin bu motivasyon her yerde benzer uygulamaları beraberinde getirecektir.

Okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretimin eğitim yönetimi problemleri nelerdir?

Türkiye'de okul öncesi eğitim çok ciddi bir sorun. Özellikle devlet bunu ihmal ediyor. Türkiye'de okul öncesinde okullaşma oranı yüzde 30-35 civarında. OECD ülkeleri içerisinde en düşük oran bizim. Bu yüzde 30-35'i devlet yapmış gibi görünüyor ama aslında devlet yapmıyor. İnsanlar cebinden para vererek çocuklarını özel okul öncesi kurumlara gönderiyorlar. Bu yüzde 30-35'in yüzde 20-25'i buradan geliyor. Bir ülkenin eğitim sistemi bir ada gibidir. Adanın ekolojisi bozulduysa o adadaki her şey bozulur. Üniversitelerle bu kadar oynarsanız yani ODTÜ, Boğaziçi'yle oynarsanız, burada inadına bir şeyler yaparsanız, üniversitenin başına birtakım niteliksiz, yeteneksiz, şaibeli insanlar getirirseniz rektör olarak sonuçta da kötü bir durum ortaya çıkar. Yükseköğretim Türkiye'de ciddi ivme kaybetti. Türkiye'de 2000'lerin başlarında akademik üretkenlik 17. sıradaydı. Şimdi ondan da geriye düştük. Bu şu demek: Türk üniversiteleri artık araştırma yapmıyor, bilgi üretmiyor. Yükseköğretimde hem özel sektörde hem de devlet üniversitelerde inanılmaz niteliksizleştirme ortaya çıktı. Üniversite en hızlı personel kaybeden kurumdur. Çünkü buradaki insanlar evrensel düzeyde dünyaca tanınan derecelere sahiptir. Yani potansiyel olarak araştırmaya yatkın, bilgili insanları tabii ki hemen kapıyorlar. Eğitimin başından sonuna kadar birbirine bağlı şekilde sorunlar var.

Eğitim sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Denetimden ziyade eğitime hükmeden bu siyasi zihniyeti ve motivasyonu sorgulamak lazım. Maalesef şu anda Türkiye'de böyle bir durum var. Yönetimden daha acil olanı eğitim politikalarına yön veren anlayışın çarpıklığı diyebilirim. Bütün ülkenin insanlarına hizmet etmek yerine radikal ve daha uç bir grubun beklentilerini, heveslerini gerçekleştirmek için eğitim örgütlenmesini kullanıyorlar. Bu son derece sakıncalı. Yapılanmayı değiştirsek bile zihniyet değiştirmediğimiz sürece büyük bir mesafe alamayız. Bugün Türkiye'de eğitimin yönetiminden ziyade eğitim politikalarına yön veren anlayış sorunu var. Modern, dünyaya entegre olmuş, toplumun çoğunluğunun çıkarlarını düşünen bir siyasi eğitim politikası olmadığı sürece eğitim çıkmazda kalmaya devam edecek. Türkiye'de eğitimde gerçekten ağır sorunlar var. Eğitim sisteminin vidaları o kadar gevşetildi ki her yerinden oynar hale geldi. Bunu düzene sokmak memleketin epey zamanını alacak. "Türkiye'de devlet okulları neden hedefte?" başlıklı kitabım var ve ben kitaba bu başlığı özellikle koydum. Devlet okullarının hedefte olduğunu düşünüyorum.

Neden böyle düşünüyorsunuz?

Benim varsayımım şu: 7-8 yıl önce yapılan 4+4+4 sistemiyle liselere merkezi yerleştirme getirdiler. Bunun arkasındaki temel motivasyon, çocukları imam hatibe yönlendirmekti. Yani birinci hedef, devlet okullarının tamamını imam hatipleştirmek. Eğer devlet okullarının tamamı imam hatip olursa önemini kaybeder. Bu anlamda klasik devlet okulu gözden çıkarıldı. İkinci hedef de özel okullara daha çok yer açmak. Bir dönem "Özel okulların payı sektörde yüzde 15'e çıkarılmalıdır, ilk hedefimiz bu" denilmişti. O zamanlar bu pay yüzde 3'tü, şu an yüzde 8'e yükseldi. Bu bilinçli bir politikaydı. Sektörde özel okulları büyütmek, özel okullara daha fazla yer açmak için devlet okullarının cazibesini yitirmesi gerekiyordu ki zaten bu oldu. Bugün orta sınıf veliler, çocuğunu devlet okuluna göndermek yerine özel okula gönderiyor. Bu iki temel hedef, devlet okullarının örtülü bir şekilde ilgi dışına çıkarılmasıyla sonuçlandı diye düşünüyorum. 

Eğitimde başka hangi sorunların olduğunu düşünüyorsunuz?

Öğretmen sorunumuz da var. Yakın zamanda özel okul öğretmenleri yürüyüş yaptı ve polis ile arbede yaşandı. Öğretmenin emeği bilinçli bir şekilde ucuzlatıldı. Bir metanın pazarda miktarı arttıkça fiyatı düşer. Özellikle öğretmen sayısını bilinçli olarak artırdılar. Yüz binlerce çocuğa sertifika verdiler. YÖK öğretmenlik formasyonunun kontenjanını anons ediyor ve üniversiteler kontenjan veriyor. 4-5 yıl önce YÖK bunu rektörlüklere bıraktı. Dedi ki: "Üniversiteye ne kadar öğrenci alacaksanız siz karar verin." Üniversiteler bunu kötüye kullandılar ve hücum yaşandı. 1 yıl içinde 300-400 bin formasyonlu öğretmen ortaya çıktı. Şu anda öğretmen fazlası var. Bu yüzden özel okul sahipleri de öğretmenlere kolaylıkla "Gidersen git senin gibi dışarıda bekleyenler var" diyebiliyor. Bu durumun öğretmenlik mesleğine yapılmış ciddi bir provokasyon olduğunu düşünüyorum. Öğretmen yetiştirmede de büyük sorunlar ve yanlışlar var. Eğitim fakültelerinde okuyan öğrenciler, staj adı altında okullara gönderiliyor. Oradaki öğretmenler ve yöneticilere de para ödeniyor. Ama bu durum iyi yönetilmiyor. Eğitim fakültelerinde programlar hâlâ çok teorik. Öğretmen bana göre bir hekim gibi yetiştirilmeli. Okul görerek yetiştirilmeli. Biz bunu hâlâ yapamadık. Bunlar yine de Türkiye'nin acil konuları değil.

Türkiye'de eğitimin öncelikli konuları nelerdir?

Hangi taşı kaldırsam başka bir mesele ortaya çıkıyor. Türkiye'de eğitim çok zemin kaybetti. Devlet okulu zemin kaybetti. Ama öncelikle kamusal eğitimi toplumun hizmetine anayasada yazdığı şekilde sunmak lazım. Ondan sonra çocuklara daha iyi nasıl eğitim verebiliriz, daha iyi nasıl öğretmen yetiştirebiliriz kısmını düşünmemiz lazım. Eğitim politikalarının düze çıkarılması lazım. Mahallenin okulunu halka yeniden vermek lazım. İnsanlar kaygı duymadan çocuğunu rahatlıkla mahallesinin okuluna gönderebilmeli. Halkın okulunun halka geri verilmesi meselesi çok önemli. Acil olarak ilk bunu halletmemiz lazım. Siyasetin birinci önceliği devlet okulları olması lazım. Bu durum özel sektör karşıtlığı demek değil. Bu bir seçenektir ve bu seçenek her zaman olmalıdır. Özel okullar, çocuklarını farklı şekilde eğitmek isteyen velilerin seçeneğidir. Devlet okulunu çökerterek özel okulu desteklemekten vazgeçilmeli. Aynı şekilde özel okullar da kendi politikaları doğrultusunda yapacakları işlerle kendilerini işletebilirler, insanlar da oraya çocuklarını gönderebilir. Kamusal eğitimi doğru bir şekilde işletirsek özel okula göndermek isteyen de isterse oraya gönderebilir. Türkiye'de okullar arasında inanılmaz bir eşitsizlik var. Bir kısım okul Tanzanya, Angola düzeyindeyken bir kısmı Singapur, Güney Kore düzeyinde. PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) testlerini, OECD'nin anlaştığı bir firma seçiyor. Biz seçsek bizim ülkemiz de PISA testlerinde birinci çıkar. Çocukları biz seçmediğimiz için onlar kendi standartlarına göre seçiyorlar. Türkiye'nin puanı okullar arasındaki eşitsizlikten dolayı çok düşük çıkıyor. Türkiye'de o kadar çok niteliksiz okul var ki bu diğer iyi okulların puanını da aşağı çekiyor. Bu yüzden devlet okulunun ayağa kaldırılması gerekiyor ve ilk olarak en kötü durumda olan okullardan başlanması gerekiyor. Türkiye'nin az gelişmiş illerinde bu okullar daha da yoğunlukta. İlk olarak oralardan başlanmalı. O okulları ayağa kaldırmaya başlayarak merkeze doğru gelmeliyiz.

Eğitim ekonomisi hakkında ne söylemek istersiniz?

Eğitimin finansmanı açısından da çok korkunç bir durum söz konusu. Güya Türkiye'de temel eğitim ücretsiz. Bu sadece kâğıt üzerinde böyle. Öğrenci velilerinden ciddi katkı payı alıyorlar. Bakan, "Katkı payı almak ya da bağış almak yasaktır" dediği anda okullarda öğretmenlere fiş kesiliyor. Bu paylar, okul aile birlikleri üzerinden alınıyor. Ve bunların kaynağı da yine veliler. Bu paranın nasıl harcandığının da doğru düzgün denetimi yok. Bu yüzden durumlar suistimale açık. Türkiye'de ciddi miktarda hatta milyar dolarları bulan bir kaynak velilerin cebinden çıkarak devlet okullarına gidiyor. Bu da eğitimin finansmanının zarar gördüğünü gösteriyor. Anayasa'da "Devlet okullarında eğitim ücretsizdir" denmesine rağmen aslında Anayasa'yı ihlal eden bir durumla karşı karşıyayız.

Sizce bundan sonra eğitimde ülkemizi neler bekliyor?

Türkiye'de ciddi bir şekilde diploma ve işsizlik problemi var. Bu üniversitelerin sayısının katlamalı şekilde artırılmasıyla birlikte işsizlik daha da artacak. Yakın zamanda üniversite mezunlarının sokakta gösteri yaptığını göreceğiz. Taban puan kaldırıldı, boş kontenjanlar düştü. Bu ne demektir? Pek çok öğrenci, 150 puanla psikoloji bölümüne girebiliyor. Üniversitelerden otobüs dolusu öğrenciler mezun olacak. Ve bunu absorbe edecek eğitim sistemimiz yok. Nitelikli olanlar zaten yurt dışına gidecek. Türkiye'de işsiz üniversiteli sayısı iyice artacak. Bu çok ciddi bir toplumsal sorundur. Bunu çözmek için de eğitime ciddi yatırım yapılarak gençleri istihdam etme yollarının bulunması lazım. İyi bir ekonomiyle gençler iş sahibi olabilirler. Bu yüzden her şey birbirine bağlı. Sadece eğitim sisteminin alt ögeleri birbirine bağlı değil. Ekonomi, siyaset olmadan, bütün bunlar birleşik olarak etkili ve nitelikli bir şekilde çalışmadan doğru sonuçlar elde etmek mümkün değil. Maalesef bizim siyasetimiz bu konuları bu kadar derinlemesine düşünmüyor. Toplumsal sorunlar katlanarak önümüzdeki yıllarda karşımıza çıkmaya devam edecek.


Yarın: ODTÜ Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Soner Yıldırım'la öğretmen yetiştirme sorunları ve Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay'la öğretmenlerin yaşadıkları sorunlar kapsamlı bir şekilde ele alınacak.