6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Künhü'l Ahbar basıldı
Künhü'l Ahbar basıldı
123456789
6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6. İstanbul Uluslararası Halk Müzikleri Festivali
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
6 sanduka mezar gün yüzüne çıkarıldı
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
Künhü'l Ahbar basıldı
Künhü'l Ahbar basıldı
123456789

İran'da yolun sonu mu, sonun başı mı? -3-

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Atay Develioğlu, protesto gösterileriyle çalkalanan İran'da muhafazakâr kesimin de önemli bir varlık gösterdiğini kaydetti.

Hale Tuna Kuterdem

ANKARA- Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Atay Develioğlu, İran'da kadının ikinci sınıf konumda olduğunu, ancak hayatın içinde yer aldığını söyledi. Batı'nın sadece özgürlük isteyen Batı yanlılarını gördüğünü kaydeden Develioğlu, Tahran'da demiryolunun güneyine de dikkat çekerek, buradakilerin muhafazakâr rejimin tabanını oluşturduğunu kaydetti.

İran'daki protestolarla ilgili söyleşimizin son kısmında Dr. Develioğlu olayın bir de görünmeyen yüzüne dikkat çekti.

Hale Tuna Kuterdem: İran'da kadınların durumu hakkında da bilgi verir misiniz?

Dr. Atay Develioğlu: Kadın herhangi bir işte çalışabilmek için, ülkeden ayrılabilmek için kocasından izin almak zorunda. Bir yıl kadar önceydi, çok ses getirdi. İran kadın hentbol milli takımının bir üyesi kocasından izin kağıdı almamış. Havaalanında pasaport kontrolünde izni olmadığı için çıkamadı. Kocası izin vermemiş. Takımı onu bırakıp gitti.

Kadın ikinci sınıf ama hayatın içinde

Diğer yandan evet İran’da kadın ikinci sınıf ama Suudi Arabistan'daki kadının durumundan farklı. İran'da kadın hayatın içinde, sokakta. Kadınlar taksi şoförü, her yerde. Kadın bazı Batı toplumlarında olmadığı kadar hayatın içinde. Burada bir paradoks var ama İranlı kadın öyle pasif, sindirilmiş değil. İranlı kadın derken rejim destekçisi, rejime muhalif diye ayırmadan söylüyorum.

O yüzden zaten başörtüsü meselesi, kadına bir şeyleri dikte etmenin bu yönü tepki topluyor. Rejim de aslına bakarsanız Humeyni öldükten sonra bu konuda esneklik göstermiştir. Yani "başınızı bir şeyle örter gibi yapın da yeter". Humeyni zamanında 1980'lerde saçınızın tek bir teli görünürse başınız büyük belaya girebilirdi. O derece ki öldürülebilirdiniz. Cesedinizi kimse bulamayabilirdi. Günümüzde öyle değil.

Hale Tuna Kuterdem: Reisi başörtüsü yasağını sertleştirebilir mi? Sonuçta sertlik yanlısı.

Dr. Atay Develioğlu: Reisi artık “Saçınızın tek bir teli bile görünmeyecek, Humeyni dönemine geri dönüyoruz” diyemez. Mümkün değil. O toplumsal baskıyı kuramaz devlet. Ama tümüyle başörtüsü yasağını kaldırıyoruz da diyemez. Tabii Reisi'ye kalsa tüm İranlı kadınlar Afganistan'daki gibi burka giysin ister. Reisi'nin çizgisi öyle bir çizgi ama, tekrar ediyorum İran'da tek adam değil.  Kolektif bir karar alma mekanizması var, ortak akılla hareket ediyorlar.

Hale Tuna Kuterdem: İleride bir dönüşüm mümkün değil mi? Şimdiki gençler ileride üst düzey devlet görevlerine geldiklerinde bir dönüşüm mümkün olabilir mi?

Dr. Atay Develioğlu: Bakın bunu 20 yıl önce de söylüyorlardı. 90'ların sonunda şimdiki gençler 40'lı yaşlara geldiğinde bir dönüşüm olacak. Hayır olmadı, çünkü 20 yıl önceki kendini baskı altında hisseden gençler muhalifti, şimdi de 40'lı yaşlara gelince yine muhalif, onların çocukları da muhalif. Ama hep diğer tarafı görmüyoruz.

Rejimin sınıfsal alt tabanı var

Zannediliyor ki İran’da bütün kadınlar topyekûn olarak baskı altında ve gösterilere katılıyor. İran dışardan bakıldığında evet bir polis devleti ama çok daha ileri örnek çiziyor. Diğer yandan İran'daki rejim, sınıfsal tabanı olan bir rejim. Yani bir grup İranlı halka rağmen bazı kuralları dayatıyor değil. Halkın bir bölümüne rağmen, bir bölümüne kuralları dayatıyor. İran’da büyük bir kitle zaten bırakın başörtüsü, ahlak polisi ne der ne demez diye düşünmeden kendisi çarşaf giyiyor ve çarşafından saçının bir teli görünmesin diye dikkat ediyor. Şimdi o kısmı hiç görmüyoruz. Hep gördüğümüz sokaklarda Batı tipi rejim isteyen özgürlük isteyen kadınlar vs.

Hale Tuna Kuterdem: Peki o örtünen kadınların çocukları da mı aynı gruba ait?

Dr. Atay Develioğlu: O çocukların gönüllerinden Batı tipi bir rejim geçiyor ve başlarını açmak istiyorlar. Fakat aile reisinin sözünün dışına çıkamıyorlar. Ve aile reisi rejimin destekçisi doğal olarak. O yüzden sokak gösterilerine aile reisi izin vermeden katılmanın aile içi maliyeti var. Yani sokağa çıkarken “Bizi polis döver mi, başımıza bir şey gelir mi?” başka bir şey; “Evde babam beni döver mi bana kızar mı?” çok daha ciddi bir mesele.

Hale Tuna Kuterdem: Sonuç olarak ileride başı açık kadınların Tahran sokaklarında dolaşabileceği günlerin çok çok uzak olduğunu, belki de hiç olmadığını mı düşünüyorsunuz?

Dr. Atay Develioğlu: Kritik nokta aile reisi. Rejimin hiç görmediğiniz destekçisi. Dışarıdan bakınca despotik erkek figürü. Bu erkek, evi geçindirmekle sorumlu. Ve işte o “ekmek bulamıyorum” der ise sistem o zaman kökünden sallanır ve sistem sallandığında başörtüsüymüş, şuymuş buymuş sadece bir ayrıntı olur. Dolayısıyla başörtüsü yasağı da kalkabilir, hiç önemli değil, o zaman asıl mesele ekmek oluyor. “Ekmek istiyoruz” diye sokağa çıkanlardan korkuyor rejim. En son Meşhed'de yapılan gösterideki olaylara bakın. O tutucu, rejimin destekçisi evin reisleri sokağa çıktılar. İşte o anda evin diğer ahalisi kendini daha özgür hissediyor.

Tahran’ın güneyi koyu muhafazakâr

Türkiye üzerinden örnek vereyim. Türk gazetelerinde birkaç gün süren gazetecilerin İran izlenimlerini okuyorum. İran'ı gezdik gördük, halk özgürlük istiyor, rejime karşı... Röportajlar yapıyorlar ama nasıl? Röportaj yapılan yerlere, konuştukları insanlara bakıyorum.

Tahran biraz Bursa'ya benzer. Uludağ gibi kayak yapılan kuzeyinde büyük bir dağ var. O dağın yamacı iklim açısından da uygun olduğu için daha varlıklı insanların, daha eğitimli, orta sınıfın oturduğu bir yer. Özgürlük isteyen insanlar orada çoğunlukta. Tahran'a gittiğinizde önce oraya gider, orada kalırsınız. Bizim gazeteciler de orada dolaşıp orada röportaj yapıyorlar. Karşılaştıkları herkes neredeyse rejime muhalif, rejimin değiştirilmesini istiyor, Batı değerlerine sahip gibi gözüküyor. O bahsettiğim kayak merkezinde bakıyorlar, İsviçre’deki kayak merkezinde de aşağı yukarı aynı profil var. Sonra da Türkiye’ye dönüyor, İran bu diye yazıyorlar. Özür dilerim ama bu Tahran'ın sadece bir yarısı. Bir de Tahran'ın güney mahalleleri var. Net söyleyeyim, demiryolunun güneyine insinler bir de. Ben hiç demiryolunun güneyine inip de röportaj yapan Türk gazeteci görmedim.

Demiryolunun güneyi, daha iktisadi olarak alt sınıfların yaşadığı ve rejimi destekleyen insanların yaşadığı bir yer. Zaten 1979'daki devrimi yapan da Tahran'ın güneyi. Kuzeyine kalsa İslami rejim zaten kurulmazdı en başta. Oraya gittiğinizde aynı şehirde miyim diyeceksiniz. Akla kara gibi, o kadar farklı. Kara çarşaflı kadınlar her yerde. Geleneksel yapıyı, ilişkiyi görüyorsunuz. Kayak merkezinden sadece 20 kilometre güneye iniyorsunuz, çok farklı bir profil. İşte onu kimse görmüyor.

İran'da yolun sonu mu, sonun başı mı? -1-

İran'da yolun sonu mu, sonun başı mı? -2-